Skip to main content

Mert Karabulut

Her şey küçükken ailecek gittiğimiz bir tatilde başladı. Küçüklüğümden beri insanları ve davranışlarını gözlemlemeyi severim ve yaşadığım olay benim farklı taraflardan düşünmemi sağladı.

Alanya’da tatildeyiz, yaşım 11 civarında ve ailecek yürüyüş yapıyoruz. Bir restoranın başında bir adam var ve bizleri ikna etmeye çalışıyordu, içerisi de güzeldi fakat annemle babam ne hikmetse hiç yanaşmadı. Sonra biraz daha yürüdükten sonra bir restoran farkettiler ve içine girdiler. Ben tabi daha çocuğum bir fikrim yok yönlendiriliyorum kardeşimle birbirimize bakarak.

Restoran iyi miydi? Belki. Kalabalık mıydı? Evet. Fiyatlar nasıldı? Diğerinden çok daha pahallı. İçerisi güzel miydi? Diğerinden daha iyi değildi. Peki öyleyse diğer restoran neden boştu?

Bu soruyu hala düşünürüm. Şimdiye kadar bulduğum cevap ise bir tanesi satmak için uğraşıyordu diğeri ‘ben zaten satıyorum’ konumlandırmasını yapmıştı.

Psikoloji, reklamcılık ve satış üzerine yıllarca eğitim, gözlem, deneyim sahibi olduktan sonra ise şu sonuca vardım;

İnsanlar kendi tercihi olmadığını düşündüğünde vazgeçer.

Bir şeyi satın alırken kendi tercihimiz olduğunu bilmek isteriz. Kimse bizi zorlamamıştır. Biz satın aldığımızda sahip olacağımız hissi düşünürüz ve kendiliğimizden ikna oluruz.

Peki bu ‘hissi’ nasıl oluştururuz?
Kesinlikle doğru konumlandırma, doğru hedef kitle ve doğru bir satış sistemi ile.

Markalara danışmanlık vererek bu yolda ilerleme kararı aldım. Bu süreçte bir çok deneyim ve eğitimden geçtikten sonra ise Satış Makinası‘nı oluşturdum.

Her markanın ayrı bir DNA’sı olduğunu düşünürüm. Satış Makinası sisteminin markaya nasıl uyarlanacağını, nasıl reklam sistemleri oluşturulacağını, satışta kullanılacak iletişimin nasıl olduğunu düşünerek vakit geçirmek benim en değerli hobim haline geldi.

Sezgilere, günümüz pazarlamacılarına, sözde ‘satış uzmanlarına’ ters düşen aykırı fikirlerim ile bir çok pazar alanında başarıya ulaştım ve ulaşmaya devam ediyorum.

Peki sizin hikayeniz ne?